• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

Nick Merdanyan Hat ve Tezhip

 

Nick Merdanyan Hat ve TezhipRöportaj: Seral Cumalı

1000 yıl önce at ahırıymış burası. Hipodromun atları dururmuş o zamanlar. Şimdi bu küçük dükkanda dünya çapında büyük bir sanat yapılıyor. Bu sanatın mimarı Nick Merdenyan. Ona ‘Yaprakların efendisi’ diyorlar. Çünkü burada kuru yapraklar üzerine hat ve tezhip sanatının bütün incelikleri sergileniyor ve ortaya çıkan eserler Amerika Birleşik Devletleri başkanlarının Washington’daki ikametgahı Beyaz Saray’dan Arap emirlerinin saraylarının duvarlarına kadar kendine yer edinmiş durumda. İşte Nick Merdenyan’ın ve yaprağa yapılan hat ve tezhip sanatının hikayesi...

Lületaşı pipolardan yaprağa hat yapmaya..

Nick Merdenyan daha 14 yaşındayken Kapalıçarşı’da çalışmaya başlar. Çalıştığı yer lületaşından pipolar yapan bir dükkandır. Ama öyle sıradan pipolar değildir bunlar. Her birinde hikayeler vardır. Mesela bir tanesinin üzerine padişah ve haremi işlenmiştir. Bu sanatla uzun süre haşır neşir olur Nick Merdenyan. Orada büyür, evlenir. Sonra bir gün baba olur. Bugün 20 yaşında olan oğlunun vaftiz törenine saksı içinde bir salon bitkisi gönderir dostlarından biri.

Devamını oku...

Hat Sanatı

Meşhur bir tarifte hat şöyle anlatılır: Hat her ne kadar, cismani aletlerle meydana gelirse de, aslında ruhi bir hendesedir.

Aynı manayı ihtiva eden bir tarifte de, Nazzam: "Hat bedeni duygularla meydana gelirse de ruhun asaletindendir" der.

Bu tariflere göre hat, üstadını taklitle, zihne nakşolan şekillerin ruhdaki güzellik duygularıyla birleşerek, el, kalem, kağıt ve mürekkep gibi, maddi aletlerin yardımıyle meydana gelen ruhi bir hendesedir.

Hat, lugatta uzun ve doğru yol; mastar olarak yazı yazmak manalarına gelir. Çoğul olarak, ekseriya, hutut veya ahtat kullanılır.


Batıda Hüsn-i hat (güzel yazı)  karşılığında, calligraphy kelimesi kullanılmaktadır. Hüsn-i hat sanatkarina, hicri ilk asırda, katip küttab, verrak, daha sonrada hattat denilmiştir. İranlılar, hattat karşılığında, hoş nüvis veya hub-nüvis kelimelerini kullanmışlardır. Sanatlar göze ve kulağa hitap etmeleri bakımından ikiye ayrılır. Mimarlık, resim, heykel, tezyini sanatlar ve hüsn-i hat şekil, çizgi, renk, gölge, derinlik ve ışık oyunları  içinde göze hitap eder. Şiir ve musiki ise, kulağa hitap eden sanatlar arasında, dinleyenlerin maddi alemin üstüne çıkararak deruni bir mana ile yüzyüze getirir.

Bugün Avrupa’nın modern resim anlayışıyla varmak istediği seviyeye, Müslümanlar hat sanatıyla asırlar önce ulaşmışlardır.

Devamını oku...

O VAV HER ZAMAN YAZILMAZ!

O Vav Her Zaman YazılmazHayatını Kur’an-ı Kerim yazarak geçiren Kayışzade Hafız Osman, bir Ramazan gecesi, teravih namazı kıldırırken rükuya vardığı sırada vefat etti. O, devrin padişahlarına hat hocalığı yaparken bile en küçük bir gurura, kibre kapılmamış, kısa bir sürede eriştiği şöhrete rağmen tevazu ve teslimiyetle yaşamıştı. Kırkiki yaşındayken bile yazdığı kur’an sadece Osmanlı Devleti sınırları içinde değil, diğer İslam ülkelerinde de defalarca basıldı. Bugün dahi okuduğumuz mukaddes kitabımızın bazıları Hafız Osman hattı ile yazılmıştır.
Şevket Rado Türk Hattatları isimli ve eserinde şunları kaydetmektedir:

“Hafız Osman’ın parlak mevkilerde hiç gözü yoktu. Bir gün öğrencilerinden biri dersine gelmemişti. Dersten çıktıktan sonra, yolda, Cerrahpaşa Hamamı civarında bu öğrenciye rastladı. Neden derse gelmediğini sordu. Makul bir sebepten dolayı gelmediğini öğrenince, hemen hayvanından indi. Yolun kenarında yere oturarak dersini oracıkta verdi.”

Hafız Osman birgün kendisine çok değer veren sadrazamın huzuruna çıkmıştı.Yanında hocası Soyulcuzade Mustafa Eyyubi Efendi de vardı.
Sadrazam Hafız Osman’a bir çok iltifatlardan sonra kendisi için bir Kur’an-ı Kerim yazmasını rica etti ve:
“ - Üstadınız kimdir? diye sordu.
Osmn Efendi:
“ - Efendi hazretlerinden mezunum” diyerek Soyulcu’yu gösterdi.
Soyulcu bundan o kadar memnun oldu ki dışarı çıktıktığı zaman Osman Efendi’nin alnından öpüp türlü hayırdualar etti.

Devamını oku...

HATTAT AZİZ EFENDİ

HATTAT AZİZ EFENDİHATTAT AZİZ EFENDİ'NİN HAYATI  VE ESERLERİNDEN ÖRNEKLER

Hat san’atı tarihimizde, yirminci asrın meşhur yazı üstâdlarından olan Aziz Efendi, 1872 (H/1289 ) târihinde Trabzon’un Maçin (Maçka) kasabasında doğdu. Babası Rize’nin Salâha deresi eşrâfından Molla Mehmet Abdülhamid Efendi’dir. Çödelekzâdelerdendir. Annesi Esma Hanımdır. 1876 senesinde babası ailesi ve dört çocuğu ile Trabzon’dan İstanbul’a gelip yerleşti. Babası Abdülhamit Efendi çeşitli camilerde imamlık yaptı.

Aziz Efendi, ilk tahsilini, Eyüp Sultan’da İbtidâi Mektebinde yaptı. 3 ağustos 1885 yılında pekiyi derece ile bitirdi. Güzel yazıya olan merak ve istidâdı sebebiyle, Filibeli Arif Efendi’den sülüs, nesih yazılarını öğrenmeye başladı. Çok geçmeden ahlâki ve kabiliyeti sebebiyle hocasının takdirini kazandı. Aziz Efendi’nin çocukluk devresine ait güzel bir hatırasını şöyle naklederler:

Çok şiddetli bir kış günü Hocası Arif Efendi hem yolların karla kaplı, hem de hasta olması sebebiyle meşkhaneye gitmekte tereddüt eder. Fakat bu zorlu günde hiç kimse gelmese bile Aziz gelir düşüncesiyle dershaneye gelen Arif Efendi talebesinin kendisini beklemekte olduğunu görünce “Evladım bugün ders gösteremeyecek kadar rahatsızdım fakat seni mahzun etmemek için geldim” der. Çocuk ruhunun tertemiz sanat aşkı ve sabrı, hocanın feragati ve karşılık beklemeden verdiği hizmet...  İşte san'atta ve ruhta kemal ve cemale varmanın kutlu yolu. İşte şerefli ecdadımızın nefsani kirlere bulaşmadan yükselişlerinin sırrı. Her şaheseri vücuda getiren ruhun bu olduğuna şüphe yoktur.

Devamını oku...

f t g m