• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

OSMANLI KLASİK DÖNEM MİMARİSİ

Osmanlı Klasik Dönem Mimarisi 1300-1600

Giriş
Osmanlı Klasik Dönem mimarisini ele alırken; öncelikle bu dönemi besleyen önceki dönemlerin incelenmesi gerekmektedir. Bunlar Doğu Roma ve Beylik mimarileridir. Bu iki periyot Osmanlı Devletini sadece siyasal açıdan etkilememiş aynı zamanda kültürel ve mimari izlerde bırakmıştır. Osmanlı bu iki dönemin mirasını alarak olabilecek en üst seviyeye ulaştırmıştır. Bunu Topkapı Sarayı, Süleymaniye ve Selimiye Camilerinde rahatlıkla görebiliyoruz.Beylik mimarisi Edirne’nin başkent olmasına kadar yoğun bir şekilde hissedilmektedir. Edirne ile birlikte Balkan ve Doğu Roma etkisi artmaya başlamıştır. İstanbul’un fethi ile bu etkinin kaybolduğu görülmektedir. Karmaşık ama aynı zamanda içerside birçok güzellikler içiren beylik döneminin siyasal yapısı mimarlığa etkin bir şekilde aktarılmıştır.

Bir geçiş dönemi olan beylik döneminin mimarisi siyasal yapıya benzer olarak birçok elementi içersinde barındırmıştır. Aynı zamanda birçok yenilikte bu dönemde denenmeye başlanılmıştır. Örneğin Orta Asya’da genellikle türbelerde kullanılan “kubbe” sistemi mescitlerde yaygınlaştırılmıştır. Ayrıca bu dönemde etki alanı hala Orta Asya’dır. Tabii İran’ın burada köprü olduğunu ve etkilerinin yadsınamayacak olduğunu unutmamak lazım. Her ne kadar Moğol’ların istilası ile ekonomik sebeplerden beylik mimarisi sekteye uğrasa da Osmanlı mimarisini derinden etkilemiştir.Doğu Roma İmparatorluğu her ne kadar beylik döneminden önce var olmuş olsa da Osmanlı’ya etkisi beylik döneminden sonra olmuştur. Bunun sebebi Doğu Roma mimarisinin imparatorluk mimarisi olmasıdır. Osmanlı ancak İstanbul’u fethettikten sonra imparatorluk düzeyine ulaşmıştır. Doğu Roma mimarisi, Yunan uygarlığının mirasını taşıyan Roma mimarisinin bir devamıdır. Farklı kültürleri içinde eritmiş; ortak bir mimarlık stilidir Doğu Roma mimarisi. Büyüklük ve haşmetin yanı sıra mutlak gücü simgeleyen etmenlerde önemlidir. Örneğin Ayasofya’da kare bir yapının üzerine tek büyük bir kubbenin oturtulması gibi. Bu yönden Doğu Roma mimarisinin simgelik etkisini Osmanlı Klasik çağında rahatlıkla görebilmekteyiz.Beylik DönemiKuruluş Osman Bey döneminde gerçekleşse de beyliğin mimarlıkla olan ilişkileri Orhan Bey döneminde artmıştır. Özellikle Bursa’nın fethi bu dönemi başlatan olaylardandır. Beylik bu dönemde daha yerleşik hale gelmiş ve mescit, suyolları gibi toplumun genel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmıştır. Bu dönemde Osmanlı Beyliğini şanslı sayabiliriz çünkü baskı altındaki doğudan birçok mimar beyliğe gelmiştir. Bunun yanı sıra fethedilen Doğu Roma topraklarındaki sanatçılarda Osmanlı’ya yeni ufuklar kazandırmıştır. Fetret dönemine kadar Bursa imarın merkezi konumundadır. Fetret dönemi ile Edirne önem kazanıyor.[1]

II. Murad’ın Balkanlarda yaptığı fetihler mimariye yeni elementlerin katılmasının –demir bağlantı elemanları kullanılması gibi- yanı sıra yeni mimari düşüncelere de imkân sağlamıştır.[2]

Bu dönemde hassa odasının kurulması ise Selçuklu geleneğinin bir devamı olarak görülmelidir. Hassa odası ekip çalışmasını başlatmıştır tabii bu da yapılan yapılarının yapım süresini azaltmıştır.Beylikler ile Selçukluyu karşılaştırdığımız zaman önem verilen yapı toplulukları rahatlıkla görülüyor. Selçuklu yapılarında ortalama 10 sağlık yapısı ile karşılaşmamıza rağmen Osmanlı ve diğer beyliklerde sadece 1. Selçuklularda bulunan medrese sayısı beyliklerde bulunan toplam medrese sayısının tamamına eşit. Ticaret yapılarının da Selçuklu devletinin üstün olduğu görülmekte. Buna rağmen camii ve tekke yapıları beyliklerde daha öne çıkıyor. [3]

Bunun yanı sıra Selçuklu devletinde külliyeler şehrin büyüme noktaları iken Osmanlı’da şehri sınırlayan yapılar olmuştur.XIV. YüzyılXIV. yy. da yer alan en önemli mimari yapı ise Bursa Ulu Cami’dir. Çoklu kubbe sistemlerine güzel bir örnektir. Dikdörtgen bir yapının üzerine yirmi eş kubbe kondurulmuştur. Bu kubbeleri on iki ayak taşımaktadır. Yağmur sularının toplandığı şadırvan ince mimari üslubun Osmanlı mimarisine girdiğinin göstergesidir. Bu şadırvan bir iç avlu görevi görmekte ve binayı aydınlatmaktadır. Aynı özelliği Kayseri’de bulunan Selçuklu dönemi Huant Hatun Cami’sinde de görmekteyiz.[4]

Her ne kadar tek kubbeli sistemdeki ihtişama sahip olmamasına rağmen iç süslemeleri ve yirmi eşit kubbesi Bursa Ulu Cami’ne ayrı güzellik vermiştir.XV. yüzyılXV. yy. yeni arayışların içine girildiği dönem olarak kabul edilebilir. Kubbe sistemleri bu dönemde yaygınlaşmış ve geleneksel yapım düzeninden öte daha iyisini yapma dürtüsü ortay çıkmıştır. Toplu kubbeli yapıların yanı sıra tek kubbelerde önem kazanmıştır.[5]

Bu dönemde bir çok teknik denenmiş ve bu denemeler “altın çağ” yapılarının oluşmasında temel olmuşlardır. Tek kubbe sistemi, çok ayaklı camii yapı yapısında değişikliğe sebep olmuş ve bu yapılar evrim geçirerek daha estetik bir düzene kavuşmuştur.Bu dönemin en ünlü yapıları incelenirse genel mimari anlayış ortaya çıkabilir. Edirne Üç Şerefeli Cami bu dönemdeki değişimleri net olarak yansıtmaktadır. Çok kubbeli yapıların merkezi kubbe sistemine dönüştüğü örneklerdendir. Büyük kubbeyi yana konulan yaklaşık yarı boyuttaki kubbeler desteklemiştir. Geçiş dönemi dezavantajlarından biri olarak avlu kapalı bölümden daha büyüktü.İmparatorluk Dönemiİstanbul’un fethi Osmanlı mimarisinin ufkunu genişletmiştir. Özellikle Doğu Roma’dan kalmış yegane yapı Ayasofya; Osmanlı mimarisinin temel örneği olmuştur. Ayasofya hem yapı bakımından hem de simgesel açıdan dünyadaki nadir eserlerdendir. Kubbe yakınında ki pencerelerden gelen ışıktan, her kapıdan herkesin girememesinden, apsis sistemine kadar birçok ayrıntı hem dini hem de dünyevi hayatı simgelemektedir. Kare bazilikanın üzerine oturtulmuş büyük tek kubbesi Doğu Roma imparatorluğundaki mutlak meşrutiyeti temsil etmektedir. Bu açıdan Ayasofya hem simgesel açıdan hem de teknik açıdan Osmanlı İmparatorluk dönemi örnek yapısıdır.Fatih Camisi ise beylikten imparatorluğa geçişi simgeleyen ilk yapıdır. İstanbul fethedildikten sonra yıkılan tek kilise olan Havariler Kilisesinin üzerine kurulmuştur. Fatih Cami, Edirne Üç Şerefeli Cami ve Ayasofya’nın tek kubbe yapısının Bursa Ulu Cami planına uygulanmasıdır. Böylelikle beylik döneminin genel özellikleri Doğu Roma mimarisi ile harmanlaşmış; Osmanlı Klasik mimarisi ortaya çıkmıştır.Genel olarak gelişim kubbe yapısında olmuştur. Çoklu ayak sistemi beylik döneminde de olduğu gibi devam etmektedir. Tonoz ve taşıma sistemleri kubbe yapısının değişimi ile doğal bir değişime uğramıştır. Taşıdıkları kubbeler bütünleşmiş ve merkezde toplanmıştır. Bundan dolayı bu yapı elemanlarının bina içindeki yerleri değişmiştir.Bunların yanı sıra camiler kapalı birimden yavaş yavaş açık birimlere dönüşmüşleri de bir başka gelişmedir. Yani camiler kompleks –topluluk- --bu kelime dilimize ne yazık ki tam olarak çevrilmedi —hale geldiler. Namazgâhların yanı sıra sağlık yapıları, eğitim binaları, aşhaneler veya barınma binaları cami yapısına eklendi. Bu sistem XVI. yy.da daha da yaygınlaşacaktır. Ayrıca genelde açık bırakılan son cemaat yeri kapatılmıştır.Fatih Cami nasıl XV. yy. genel yapısının bir örneği ise Beyazıt Cami ise XVI. yy.ın genel örneği diyebiliriz. Genelde altı ayakla desteklenen kubbe burada dört ayağa düşürülmüştür. İç mekân mihraba doğru genişletilmiş ve yanlara veli ve sufiler için bölümler ayrılmıştır. Üç Şerefeli Cami ve Fatih Cami’nin devamıdır Beyazıt Cami.Altın ÇağBu dönem ise Osmanlı İmparatorluğunda yetişmiş en büyük mimar –ki dünya tarihinin deki en önemli mimarlar arasındadır.- olan Mimar Sinan klasik mimariyi “altın çağına” ulaştırmıştır. “Kalfalık” ve “Ustalık” eserleri olan Süleymaniye ve Selimiye Camiler Osmanlı Klasik mimarlığının doruk noktası olmuştur. İki eserde de kubbe çapları büyütülerek kubbe sekiz adet “fil ayaklarına” oturtulmuştur. Bu sistem XIV. yy.dan beri devam eden teknik sorunların çözümü durumundadır. Süleymaniye’yi Beyazıt Caminin devamı olarak görebiliriz ancak Selimiye Selçuklu döneminden itibaren başlayan mimari yolculuğun, Arap, İran ve Doğu Roma etkileriyle doruğa ulaşmasıdır. Kubbe boyutu Ayasofya’yı geçmiş ve anıtsal bir düzen oluşturmuştur. Kubbe binadan ayrı durmamakta ve organik yapı minarelerde dâhil olmak üzere mükemmel bir düzeydedir. Kasnaklar ve tonozlar yapı geometriğini bozmayıp uyumlu bir şekilde fil ayaklarına destek olmuşlardır. “Sinan’ın 45.00 * 36.00m. boyutlarındaki bir ibadet alanını bir bütün olarak 31.50 m. açından bir kubbe altında toplanması, ustalığının en büyük göstergesidir.”[6]

Sinan Selimiye ile loş bir ortam yerine aydınlanmış ve huzur dolu bir alan yaratmaya çalışmıştır. Kiliselerde ki hiyerarşik düzen yerine Sinan eşit bir düzen yaratmıştır. Aslında Sinan, diğer yapılarla veya kişilerle değil de kendi ile yarışmış ve kendini aşmıştır. Sinan’ın teknik olarak getirdiği yenilikler klasik dönemi tamamlamış ve Osmanlı ve Cumhuriyet cami planlarının temelini oluşturmuştur. Bu dönemden sonra tek kubbe sistemi neredeyse tek sistem olmuş ve küçük camilerden anıtsal camilere kadar bu sistem uygulanmıştır.

Ayla Ödekan XVI. Yy. Osmanlı mimarisini dokuz maddede özetlemiştir:[7]

1. Yapı tümüyle kubbe strüktürüne göre biçimlenmektedir.
2. Parçalanmış mekân yerine, mekân bütünlüğü elde edilmiştir.
3. Kompleks strüktür sistemleri akılcı yolla çözümlenmiştir.
4. Altyapıyla üstyapı arasında kubbe tepesinden toprağa değin inen organik bir bağ kurulmuştur.
5. Merkezi mekân tasarımına değişik çözümler getirilmiştir.
6. Yapı sözlüğüne yeni temalar girmiştir, revaklı avlu, ağırlık kulesi, hünkâr mahfili, galeri gibi.
7. Işık, akustik, plastik değerler önem kazanmıştır.
8. Yapı öğeleri arasında ritmik ve hareketli bir denge kurulmuştur.
9. Pencere dizileri, revaklar, kubbeler gibi tek tek mimari öğelere bütünle uyumlu bir düzenleme getirilmiştir.

Sonuç
Sonuç olarak, Osmanlı Klasik mimarisi uzun ve etkileşimli bir sürecin sonucudur. Bu süreç “eski kıtaların” tamamını ve imparatorluk kültürünü içermektedir. Bu mimarlığı Osmanlı devletinin siyasi tarihi ile yakın bir ilişkide olduğunu unutmamak gerekir. Siyasi tarihin iniş çıkışları veya devrimleri mimariye de etkili olmuştur. Osmanlı devletinin beylikten imparatorluğa geçişin bütün aşamaları Osmanlı mimarlığında da bulunmaktadır. Bu yüzden bu alanı siyasi tarih ile incelemek bu alanı farklı bir açı ile anlamamızı sağlayacaktır.


[1] Sinan’a saygı I. oturum Eskişehir Anadolu Üniversitesi
[2] Sinan’a saygı I. oturum Eskişehir Anadolu Üniversitesi
[3] Sinan’a saygı I. oturum Eskişehir Anadolu Üniversitesi
[4] Ödekan A. “Mimarlık ve Sanat Tarihi” in Osmanlı Devleti 1300-1600 yayın yönetmeni Sina Akşin, İstanbul, 2005,sayfa 294
[5] Ödekan A. “Mimarlık ve Sanat Tarihi” in Osmanlı Devleti 1300-1600 yayın yönetmeni Sina Akşin, İstanbul, 2005,sayfa 299
[6] Ödekan A. “Mimarlık ve Sanat Tarihi” in Osmanlı Devleti 1300-1600 yayın yönetmeni Sina Akşin, İstanbul, 2005,sayfa 313
[7] Ödekan A. “Mimarlık ve Sanat Tarihi” in Osmanlı Devleti 1300-1600 yayın yönetmeni Sina Akşin, İstanbul, 2005,sayfa 324

f t g m