• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

İstiklâl Marşımızın Açıklaması

İstiklâl Marşımızın Nesir Cümlelerine Cevrilmesi, Açıklaması

Birinci Kıta

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Açıklaması;

(Ey Milletim sen ) Korkma! Bu şafaklarda (gün batımında göğe vuran kızıllıklarda) yüzen (dalgalanan) al sancak (albayrak) yurdumun üstünde tüten en son ocak sönmeden (yurdumun üstünde son aile son ferd kaldıkça)  sönmez ( dalgalanmasına devam eder).

O (bayrak) benim milletimin yıldızıdır. (1-Bahtıdır, talihidir, kaderidir, 2- Sembölüdür. 3- Ulaşılamayacak, dokunulamayacak, alınamayacak yıldızıdır) O daima parlayacakdır. O (bayrak, bayrağın temsil ettiği istiklâl benimdir. O (bayrak, istiklâl ) ancak benim milletimindir (bir başkasının olamaz)

Not:

Korkma hitabıyla başlayan İstiklâl Marşımızın ilk kelimesindeki derin anlamı, beşeri heyecanları İstiklâl Marşımızın yazıldığı gün ve saatlerin Ankara'sını tanıyabildiğimiz kadar kavrayabiliriz. Büyük Atatürk'ün önderliğinde kazanılan İstiklâl Savaşı kaybedilseydi belki de Türk milleti tarih sahnesinden silinecekti. Şafak kelimesi şiirde akşam şafağı anlamındadır. Türk milletinin içinde bulunduğu kötü durumla akşam şafağı arasında benzerlik kurulmuştur. Akşam şafağı, gecenin, karanlığın habercisidir.

Görünen manzara şudurî Sahillerini okyanus dalgalarının döğdüğü vatan topraklarının kale burçlarında okyanus ufkunda gezen gemilerinin serenlerinde dalgalandığı günlerde öğle güneşi gibi parlayan Türk milletinin ve istiklalinin sembolü albayrak,şimdi batan gün misalidir.

Akşamın göğe vuran kızıllıklarında dalgalanan albayrak, kızıllıkların ardından gecenin gelmesiyle görünmez olacaktır. Yok olacaktır. Bayrağın batması istiklalin yok olmasıdır. İstiklalin yok olması da milletin yok olmasıdır.

Türk milletinin ölmezliğine inanmak Akif'in imanının gereğidir. Çünkü cenabı Allah inananlara yardım vadinde bulunur.: "Rabbin meleklere "Ben sizinleyim inananları destekleyin" diye vahyetti. Enfal:12

Akif bu imanla haykırır: "Ey milletim sen korkma! Gün batımında göğe vuran kızıllıklarda dalgalanan Türk milletinin ve istiklalinin sembolü olan bu al bayrak, bu topraklardaki son aile, son fert öldürülünceye kadar dalgalanacaktır. Türk milleti son ailesi, son ferdi yok edilinceye kadar bayrak ve onun temsil ettiği istiklal için çarpışacaktır.

O bayrak benim milletimin bahtı, talihi  kaderidir. Benim talih yıldızım olan bayrak parlayacaktır. Gökteki yıldızlara nasıl ılaşılamaz dokunulamazsa O'na da kimse dokunamaz. Kimsenin Ona dokunmaya gücü yetmez. O yıldızlar misalidir, ebediyen parlayacaktır. Bu mısralarda Akif'in Türk milletinin zafere kavuşacağına olan sonsuz inancı dile gelir. Cesaret ve ebedilik duygusu bir an için duyulan korku duygusuna üstün gelir.

"O bayrak, bayrağın temsil ettiği istiklal benim milletimindir. Bayrak bir başkasının olamaz. Türk milletinin istiklali elinden alınamaz."
Bu duygular Akif'in şahsi duyguları değildir. O milletten aldığını millete yansıtan ayna gibidir.

İkinci Kıta

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

Açıklaması;

Ey nazlı  hilal (ey nazlı bayrak, hilalle süslü nazlı bayrak, ey bayrağımın üzerindeki nazlı hilal) kurban olayım (senin uğrunda canımı vereyim) çehreni çatma (suratını asma, kaşlarını çatma). Kahraman ırkıma bir gül (gülümse)  Bu şiddet bu celal ne? öfke bu kızgınlık niçin?) Dökülen kanlarımız (Senin uğrunda döktüğümüz kanlarımız) sonra sana helal olmaz. Hakk'a tapan ( Allah'a tapan, adalet, hakikat yolunda olan) milletimin istiklal  (bağımsızlık) hakkıdır.'

(Türk milleti Allah, adalet, hakikat yolunda olduğu Allah da Kur'an-ı Kerim'inde bu yolda olanlara yardım müjdelediği için istiklal Türk milletinin hakkıdır. Cenabı Allah Türk milletine yardım decektir,)

Eski Türk şiirinde sevgili Ay'a, kaşları hilale benzetilir.
Akif burada eski şiirin zevkiyle bayrağı hilal kaşları olan sevgiliye benzetiyor. Bayrak bütün milletin sevgilisidir. " 0 sevgili tehlikeler içindedir ve kendini sevenlerden, Türk milletinin tarihine, şerefine uygun bir fedakârlık kahramanlık beklemektedir. Bu sebeple kaşlarını çatmıştır." Oysaki onun gülümsemesi onu sevenlere güç verir, can verir, onların kahramanlıklarına yani kahramanlıklar katar.

Şair vatanın istiklali timsali olan sevgiliye (hilale, bayrağa) gülmesi için yalvarıyor. Öt itelenmemesini istiyor. Bunu istemek hakkıdır. Çünkü bu millet hep onu yaşatmak için savaşmış,   onun uğrunda milyonlarca şehit vermiştir. Şimdi de bu uğurda savaşıyor, o bayrak rengini milyonlarca şehidin kanından almıştır. O gülmezse bu dökülen kanlar ona helal olmaz.

Hakk'a tapan milletimin istiklal hakkıdır:
Hak: Yapılan iş fedakârlık karşısında elde edilen pay, geçmiş emek.

Hak, Hakk: Allah, adalet, hakikat ( gerçeklik doğruluk) gibi anlamlara gelir.

Türk milleti bir olan Allah'a tapar, Allah Hak yolda olanlara yardım eder.

Allah yarattığı bütün fertlere ve milletlere yaşama hakkı vermiştir. Hiçbir ferdin başkasını öldürme hakkına sahip olmadığına milletlerin birbirlerini köle haline getiremeyeceğine inanan ve daima hür yaşamış olan Türk milleti, köleliğe ve bundan doğan haksızlığa (adaletsizliğe) tahammül edemez.

"Allah, adalet, hakikat gibi yüksek değerlere inandıkları ve bağlı bulundukları için Türk milletinin istiklal hakkıdır." Bu sebeple millettin üzüntüye kapılmasına gerek olmadığı gibi bayrağın da suratını asmasına  (kaşlarını çatmasına) gerek yoktur.

Üçüncü Kıta
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Açıklaması;

Ben ezelden beridir (oldum olası, tarihin bilinen çağlarından beri hür yaşadım (istiklalime sahip olarak yaşadım) hür yaşarım (hür yaşayacagım).
Hangi çılgın (aklını kaçırmış kişi, deli) bana zincir vuracakmış (esir edecekmiş, bağımsızlığımı elimden alacakmış) şaşarım.

Kükremiş (coşmut, kabarmış sel gibiyim, bendimi (şeddimi, önümdeki bütün engelleri) çiğner aşarım.

Dağları yırtarım enginlere (okyanuslara, açık denizlere) sığmam taşarım.

Şiirin bütününde olduğu fibi bu mısralarda da duyulan ses Türk milletinin sesidir. Ben zamiri biz yerinedir, Türk milleti yerine kullanılır.

Bu mısralarda Cumhurbaşkanlığı Forsu'na da  yansıyan bir tarihi hakikat dile gelir. Türk milleti tarihin her çağında bağımsız bir devlet kurmayı başarmış, kurduğu 16 devletle istiklali sürekli olmuş, onun istiklal ateşi hiç sönmemiştir. Aklı başında herkes bu hakikati bilir ve şunu idrak eder: Tarih boyunca bağımsız yaşayan Türk milleti dünya durdukça da bağımsız yaşayacaktır. Bu apaçık hakikat karşısında Türk milletine zincir vurmak istemek aklı olan insanların işi değildir. Onu esir etmek istemek; kaçıklıktır, deliliktir.

Bu dörtlüğün son iki mısrasında  ise Ergenekon Destanını yaratan, Ergenekon'da "Dağları parçalayıp" Altaylar'dan üç kıtaya akan atalarımızın ruhları dile gedmiş gibidir. Düşmana bu hakikat bir kez daha hatırlatılır, Türk milleti kükremiş sel gibidir, onun önüne konulan engeller dağlar gibi olsa da o engelleri aşacaktır. Okyanuslara hapsedilmek istense de oraya sığmayacak, taşacaktır.

Dördüncü Kıta

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Açıklaması;

Garbın afakını, (batılı milletlerin sınırları, batımızdaki  düşmanın sınırlarını, batılı düşmanları) çelik zırhlı duvar sarmışsa, benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var (Benim sınır boyum da, iman dolu göğsümdur).

Ulusun (O canavar ulusun) korkma! Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar böyle bir îmanı, nasıl boğar? (Böyle bir imanı boğamaz!)

Bu dörtlükte Türk milletine saldıran batılı milletlerin maddi gücü e Türk milletinin iman gücü karşılaştırılır: Bati sayıca üstündür. Teknikçe üstündür. Sîlahça üstündür. Sanki çelik zırhlı bir duvardır.

Türk milleti Hakk'a tapar; yaşama hakkı olduğuna, hiçbir gücün kendisinden bu hakkı alamayacağına inanır; son ailesi, son ocağı sönünceye kadar istiklal için savaşmak sarsılmaz kararıdır. Bu gücün adı iman'dır.

Bu iman gücü maddeye üstün gelecektir. Mustafa Kemal bu imanı Erzurum Kongresi'nde şöyle dile getirmişti;

"Bilinen hakikatlerdendir ki; tarih bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. Bundan ötürü vatanımız ve milletimiz aleyhinde verilen hükümler, kanaatler mutlaka iflas'a mahkûmdur."

Ziya Gökalp'de Türkçülüğün Esasları adlı eserinde İstiklâl Savaşı'nın maddi kuvvetlerle değil, Türk milletinin manevi gücü ile kazanıldığını şu cümleleriyle veciz bir şekilde ifade eder:

"İki ordu ve iki millet birbiriyle savaşırken, birinin galip diğerinin mağlup olması; neticesini doğuran başlıca unsurlar iki tarafın felsefeleridir. Ferdi hayatı vatanın istikbalinden, şahsi menfaati namus ve vazifeden daha üstün gören bir ordu mutlaka mağlup olur.

Bunun aksi bir felsefeye malik olan (sahip olan) ordu ise mutlaka üstün gelir. O halde halk felsefeleri itibariyle, Yunanlılarla İngiliz' ler mi daha yüksektir, yoksa Türkler mi daha yücedir? Bu sualin cevabını verecek Çanakkale Muharebesi'yle, Anadolu muharebeleridir. Türkleri bu iki muharebede galip kılan maddi kuvvetleri değildi, ruhlarında hükümran bulunan milli felsefeleriydi."

Bu mısraların kağıda döküldüğü günlerde Ankara'nın batısında bulunan düşmanın, işgal ettiği topraklarda meydana getirdiği savunma hatları da sanki çelikten bir duvardır.

Akif'in Çanakkale adlı şiirinde " Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman." mısralarıyla tasvir ettiği sınır boylarındaki Mehmetçiğin iman dolu göğsü düşman tarafından aşılamayacak, alınamayacaktır; ama çelik zırhlı duvarları iman dolu göğüsler parçalayacak iman maddeye üstün gelecektir.

Nitekim Sakarya Savaşı sonrasında bir İngiliz kurmay subayının "Türkler bu mevzileri beş-altı ayda alamaz!" dediği Afyon'un doğusundaki düşman mevzileri 26 AĞUSTOS 1922 sabahı BÜYÜK TAARRUZ'un başlamasından bir saat sonra alınacak;  düşman kurtuluşu, Ege'nin sularına kadar kaçmada bulacaktır; Akif'in "bir buçuk yıl Öncesinde verdiği müjde hakikat olacaktır.

Akif bu kıtanın 3.4. mısralarında kendilerini medeniyetin temsilcisi gören, bütün maddi güçleriyle üstümüze gelen batılı düşmanları canavara benzetir. O canavar eski gücünü kaybetmiştir; tek dişi kalmıştır. O canavar istediği kadar ulusun iman dolu göğüslerden meydana gelen Türk milletini bozamayacaktır." diyerek düşmanı hakir ve küçük görür.

İstiklâl Marşımızın yazıldığı yıllardaki tarihi gerçekleri bilmeyenler ya da bilmez görünenler Akif'i medeniyet düşmanlığıyla suçlamışlardır. Bu itham yersiz olup bir iftiradır da. O faydalı yeniliklere, ilme, fenne, ilerlemeye aşık bir kişi olup şiirlerinde bu konuları sık sık işler. Onun düşmanı olduğu şey medeniyet değildir: "Biz medeniyiz ve herşey bizim hakkımızdır, bütün dünya bize boyun eğmelidir, bu dünyayı biz idare etmeliyiz." diyen Avrupalı devletlerin o günkü sömürgeçi siyasetleridir.

Beşinci Kıta

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Açıklaması;

Arkadaş (Ey sınır boyundaki Mehmetçik!) sakın yurduma alçakları (alçak, düşmanları) uğratma (sokma).

Gövdeni (vücudunu) süper et (engel Yap) bu hayasızca (utanmadan) yapılan akın (saldırı) dursun (engellensin).

Hakk'ın (Allah'ın) sana va'dettiği günler (kurtuluş, bağımsızlık günleri) kim bilir belki yarın belki yarından da yakındır. (en kısa zamanda doğacaktır).

Cenabı Allah Kur'anı-ı Kerim'inde zafer müjdelemiştir. Bu mısralarda savaşan mehmetciklere "İmanın karşılığı olan zaferin müjdesi verilir. O zafer çok yakındır. "Zaferin yakınlığı müminlerin gayretine ve kahramanlığına bağlıdır." Ordu düşmana karşı dayanırsa zafer mutlaktır.

Altıncı Kıta

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! 
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

Açıklaması;

Altındaki (bastığın toprağın altındaki) binlerce kefensiz yatanı (binlerce şehidi) düşün, bastığın yerleri toprak diyerek (alalade toprak kabul edip) geçme tanı (bu topraklar için ne kadar şehit verildiğini unutma)

Sen şehit oğlusun (soyunda mutlaka bir şehit vardır; yazıktir, atanı incitme.

Dünyaları alsan da bu Cennet Vatanı (Cennet gibi güzel, Cennet olan vatanı) verme.

Bu mısralarda savaşan Mehmetçiklere vatanın sadece topraktan ibaret olmadığı; vatanın bu topraklar altında yatan şehitlerin hatırası olduğu hatırlatılır; ve şehit babaların oğulları olan Mehmetçiklerden dünyaları alsalar da bu Cennet Vatanı vermemeleri istenir.

O vatan ki cennet misalidir; şehitlerin yeri Cennet'ti ; "bağrında bu kadar şehidin yattığı vatan topraklarının cennetten farkı nedir? O bizim Cennetimizdir.

Yedinci Kıta
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? 
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Açıklaması;

Bu Cennet Vatanın uğruna kim feda olmaz ki. (Bu Cennet Vata'nın uğrunda kim bütün varlığını feda etmez ki.)

Toprağı sıksan şüheda (şehitler, şehitler kanı) fışkıracak.

Hüda (Allah) canı (canımı) cananı (sevdiğim bana ait olan her şeyi) alsın da tek beni dünyada vatanımdan cüda etmesin (ayırmasın).

Toprağın vatan olmasının şartı bir şairimizin mısralarında şöyle dile gelir:

Bayrakları bavrak yapan üstündeki kandır;

Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Bu topraklar için ne kadar kan döküldüğü, can verildiği hiçbir şairin mısralarında İstiklâl Marşımızdaki kadar güzel dile gelmez.
Yerden bir avuç toprak alınıp sıkılsa sanki şahitlerin kanı fışkıracaktır.

"Akif bu noktada vatanı için canı dahil her şeyini feda etmeye hazırdır. Allah'tan dünyada kendisini vatanından ayırmamasını diler. Canını sevdiklerini, herşeyini vatan uğrunda kaybetse bile, vatan toprağında yatmak mükâfatı ona yetecektir."


Sekizinci ve Dokuzuncu Kıta

 

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.


O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. 
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Açıklaması;

İlâhi (Ey Tanrım.!) ruhumun (kalbimin, gönlümün) senden biricik emeli (dileği, isteği) şudur.

Mabedimin (mezar, türbe, mescit, cami gibi kutsal yerlerimin, mabet kadar kutsal olan vatanımın) göğsüne namahrem (yabancı, düşman) eli değmesin.

Şehadetleri dinin temeli olan bu ezanlar ki ebedi (sonsuza kadar, dünya durdukça) benim yurdumun üstünde inlemeli (çınlamalı, çınlasın).

O zaman (şehadetleri dinin temeli olan ezanlar yurdumun semaları ü-zerinde çınladıkça) mezar taşım varsa vecd ile (büyük bir ruhi coşkunlukla) bin secde eder (yere kapanarak Allah'a şükür secdesi eder).

ilâhi (Ey Tanrım!)  her cerihamdan (her yaramdan) kanlı yaşım (kanlarım) boşanıp, yerden na'şım (mezarımdan cesedim) ruh-ı mücerret (görünmeyen soyut bir ruh)gibi fışkırır. Ve belki de  o zaman başım yükselerek arşa (göğün en yüksek katına) değer (ulaşır).

istiklâl Marşımızın sekizinci kıtasında şehit atalarımızın AlLah'a Yakarışları duyulur; Ey Tanrım! Mabet olan yerlerimize ve kendisi mabet kadar kutsal olan vatanımıza  yabancı ayağı, yabancı eli değmesin.

Şehadetleri dinin temeli olan ezanlar, göklere uzanan şehadet parmakları misali minarelerden dünya durdukça çınlayarak okunsun.

Dokuzuncu kıtada ise duaları kabul edilen şehit ruhlarının apzından; şehitlerin mezarlarında ezan seslerini durdukça başlarındaki taşlarının Allah'a şükür secdesine kapanacağı; yaralarından kanları aka aka mezarlarından kalkarak her şeyden soyunmuş bir ruh gibi göklere yükseleceği; yükselen başlarının arşa değeceği anlatılır.

İstiklâl Savaşında din duygusunun oynadığı önemli rol bir yazarımızın aşağıdaki cümlelerinde ne kadar güzel dile gelir.

"Türk tarihinde din, vatan, millet ve istiklal duyguları yüzyıllar boyunca birbirine bağlı olarak yaşamış ve gelişmiştir.  Akif'in anladığı ve safahat'ta da ortaya koyduğu islam dini, en yüksek kıymetlere dayanır. Gerçekten de Türk devletinin var olmasında İslamiyet'in büyük rolü olmuştur. Onun temelindeki (birlik (vahdet). hak (adalet) ezeliyet ve ebediyet fikri devlet-i edeb-müddet veya ölmezlik inancını doğurmuştur.

Onuncu Kıta

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! 
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!

Açıklaması; Ey şanlı hilal ( ey şanlı bayrak) sen de -sabah- şafakları gibi dalgalan.

Artık dökülen kanlarımın hepsi helâl olsun.

Ebediyyen (dünya durdukça) sana ve ırkıma (milletime) izmihlal (yıkılma, çökme, esaret) yok. (Bayrağım ve milletim dünya durdukça var olacaktır, yaşayacaktır.)

Hür yaşamış bayrağımın (şimdiye kadar hep hür yaşamış, hür hür vatanımın semalarında dalgalanmış bayrağımın) hürriyet hakkıdır.

Hakk'a tapan milletimin (Allah'a tapan, adalet, hakikat yolunda olan milletimin) istiklal hakkıdır.

İstiklâl Marşımızın son kıtasında zafere ulaşılır; millet bağımsızdır.

Buradaki şafak akşam şafağı değildir. Aydınlığın, zaferin müjdesi olan sabah şafağıdır. Zafer kazanılmıştır; birinci kıtadaki nazlı hilal şanlı hilal olmuştur. Şanlı hilal sabah şafakları gibi dalgalanacaktır. Aydınlık ve hür ufuklar hilalin dalgalanışı ile süslenecektir.

Artık çehre çatmak da söz konusu değildir, uğrunda dökülen ona helaldir.

Bayrak ve millet için artık esaret, son tehlikesi yoktur. Ezeliden beri hür yaşamış bayrağın hürriyet içinde yaşaması en tabi hakkıdır.

Kazandığı zaferle istiklalini elde etmiş, ezan seslerini susturmamış, adalet ve hakikat yolunda olmuş milletimin istiklal sonsuza kadar hakkıdır.

Mehmet Akif Ersoy

Bu yazı Bergama İmam Hatip Lisesi Müdürlüğünün hazırlattığı - İstiklal Marşımızın 62. yıldönümü kutlamaları için hazırlanmış olan bir kitapcıktan alınmıştır.

Fadıl Ünal

f t g m