GLİNKA'LARA YAKIŞIR!
...Bir medeni bünyeleşmenin, bir mânevi orkestrasyonun mahsulü olan kendi sesimize, kendi mûsikimize kulaklarımızı tıkamakla kalmayıp, beğenmediğimizin, beğenilecek şey olmadığını söylüyor, taşlıyor, dişliyor, yerden yere vuruyoruz. Malını kötüleyen satıcının müşterisi olduğunu kim görmüştür? Hatta o mal, rivayet edildiği gibi bozuk, çürük, sakat ve ıskarta olmasa da , en küçük şüphenin, alıcıyı kuşkulandırıp uzaklaştırdığı inkar olunur mu? Nedense, geçmişimizi kötülemek çilesine mahkûm edileli beri Tih sahrasına düşmüş yolcular gibi, bir dalâlet çemberinin fâsit dairesi içinde, dolap çevirip bostan sulayan mahlûklar misâli dönüp duruyoruz
Ne ki, oldu olası bu çemberi yarıp dışına fırlamış olanlar da eksik değildir. Biz, hazıra konmuş bir mirasyedi gafleti ile öz değerlerimizi har vurup harman savururken, bu nisyan olanları her zaman çileden çıkarmış ve çıkarmaktadır. Deryakaptanı Hacı Vesim Paşazâde Mustafa Lûtfi El-mevlevi, eski devrin şark ve garp irfanına aynı ölçüde tasarruf eden münevverlerindendir. Henüz genç bir galatasaraylı iken, günlerden bir gün, Yenikapı Mevlevihanesine gider ve beraberinde bulunan bir arkadaşıyle birlikte misafir maksûresinden mukabele yi takibe başlar. Ateş arayan pervaneler gibi çark vura vura semâ eden mevleviler tennure açarken, mutrib de, değil insanları, eşyayı bile vecde getiren terennümüne başlar. Fakat iki arkadaş, okunan âyinin makamını kestirememişlerdir; yavaş sesle konuşurlar.
Tam bu sırada, aynı maksûrede bulunan bir ecnebi, temiz bir fransızca ile: - Beyler, der, konuşmak için bahçedeki ağaçların altı daha musaittir.