• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

Kanuni'yi Ağırlayan Konak Kültür ve Sanata Hizmet Ediyor

Kanuni Sultan Süleyman ve 4. Murat gibi ünlü Osmanlı padişahlarını ağırlayan dünyanın en eski sivil mimarlık örneklerinden birisi olarak gösterilen Adana'daki Ramazanoğlu Konağı, Çukurova Üniversitesi tarafından kültür merkezi haline getirilerek, kültür ve sanatın hizmetine sunuldu.

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Sanatları Tarihi Anabilim Dalı Başkanı, Ramazanoğlu Konağı Kültür Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Gözde Ramazanoğlu, yaptığı açıklamada, Selçukluların ardından beylikler döneminin başladığını, Ramazanoğulları Beyliği'nin de Osmanlı ile eş dönemli olarak kurulduğunu, Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi dolayısı ile bölgeye gelmesi üzerine biatle Osmanlı Devleti'ne bağlandığını anlattı. Ramazanoğlu, Ramazanoğulları Beyliği'nin Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanmasına rağmen, babadan oğula geçen beylik unvanının uzun yıllar devam ettiğini, 1609'da ailede yetişkin erkek olmadığı için merkezden vali tayin edildiğini söyledi.

Ender sivil mimarilerden biri

Beylik döneminde saray selamlığı olarak Ramazanoğlu Konağı'nın inşa edildiğini ifade eden Ramazanoğlu Konağı Kültür Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Gözde Ramazanoğlu, şunları kaydetti: "Beylik dönemi sarayının selamlık binası 1360-1390 yılları arasında inşa edilmiş. Saraylar iki bölümden oluşuyor. Harem ailenin yaşadığı yer, selamlık da resmi işlerin yapıldığı yer anlamına geliyor. Üniversitemizin kültür merkezi olarak kullandığı bu bina sarayın selamlık bölümü. Genellikle harem olarak algılanıyor çünkü yukarıda bir kafesli odamız var, o padişahın aşağıdaki toplantıları izlediği, Topkapı Sarayı'nda bulunan odanın bir benzeri. Kafesli oda olunca haremmiş gibi algılanıyor ama aslında binamız selamlık binası, resmi işlerin yapıldığı yer. Ramazanoğlu Beyliği döneminin saray selamlığı olan konak, 14. yüzyıldan kalma dünyadaki ender sivil mimarlık örneklerinden biri, eğer bu bina Batı'da bir Avrupa ülkesinde olsaydı buna şato diyecektik. Şöyle bakmak lazım, mesela bir kilise ya da cami hasar gördüğü zaman hemen onarılır. Fakat evler, saraylar onarılmıyorlar. Yenisi yapılıyor başka şekilde yaşanmaya başlanıyor. Bu nedenle bu bina dünya mimarlık tarihi açısından da önemli" dedi.

Devamını oku...

Su Mimarisinin Eşsiz Örneklerinden Olan Gaziantep Kastelleri

Gaziantep’te yer alan sosyal amaçlı su yapılarından birisi olan Kasteller, Antep mimarisinin önemli simgelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Dilimize Arapça’dan geçtiği tahmin edilen “Kastel”, suyun yer altında bölümlere ayrıldığı yer anlamına gelmektedir.

Gaziantep, şehir merkezinden geçen Alleben deresi gibi bir su kaynağına sahip olmasına rağmen, geçmişten günümüze yeraltı su kaynakları bakımından fakir bir şehirdir. Su kaynaklarının yetersizliği ve zaman zaman bölgede hüküm süren kuraklıklar kente, muhtelif yerlerde bulunan suların getirilmesini zorunlu kılmıştır. İnsanlar buldukları suyun buharlaşma veya başka bir yolla kaybolmasını önlemek için yerin altından açtıkları Livas denilen kanallarla suları belli bir merkeze (Suburcu) toplamışlar ve bu merkezden de şehre dağıtmışlardır. Livasları belli bir teraziyle Mıhçı denilen ustalar içinde rahatça yürüyebilecekleri genişlik ve yükseklikte yaparlardı. Livaslar genel olarak şehrin önemli artellerinden ve cami altlarından geçirilirdi. Evler su ihtiyacını karşılayabilmek için livaslar üzerine yapılır ve bu evlerden livaslara kuyular açılırdı. Bu kuyular hem su ihtiyacını karşılamak hem de yazın sıcaktan bozulacak erzakların kuyulara sarkıtılarak bozulmaması için kullanılırdı. Yani buzdolabı, derin dondurucu ve benzeri ev aletlerinin olmadığı dönemlerde buzdolabı vazifesi görürlerdi.

Ayrıca genel olarak cami altlarından geçen su kanallarının belli bir noktasına yüzeyden 30-40 merdivenle inilen ve adına Kastel denilen; içinde tuvaleti,yıkanma yeri (Çimeceklik), dinlenme ve abdest alma yerleri, hanımların çamaşır ve yün yıkama mekanları ve bazılarında da namaz kılma alanlarının da (mescit) bulunduğu genişçe mağaramsı boşluklar oluşturulmuştur. Bu saydığımız fonksiyonel özellikleri bulunan mekanlar Gaziantep Kastellerinin ortak özellikleridir. Yaz aylarında oldukça serin olan kastellerin en çok rağbet gördüğü zaman şüphesiz Ramazan ayının yaz mevsimine geldiği dönemlerdir.

Dünyada eşi ve benzeri bulunmayan ve su mimarisinin eşsiz örneklerinden olan Gaziantep kastelleri bir çok fonksiyonları bulunan yapılar olarak inşa edilmiştir. Kısmen veya tamamen yer altında bulundukları için pek dikkati çekmemişlerdir. Bu nedenle sanat tarihi terminolojisinde yer almamışlardır.

Devamını oku...

Ataşehir - Mimar Sinan Camii

Mimar Sinan Camii Genel Mimari Özellikleri

Mimar Sinan Camii, İslâm Medeniyeti’nde dinî mimarînin zirvesini teşkîl eden, Osmanlı Türk mimarî uslûbunda tasarlanmıştır. Gelenekten geleceğe uzanan ve gelenekle teknolojiyi bütünleştiren, bugünün inşaat teknolojisi ile Osmanlı uslûbunu meczeden bir yapıdır. Bu suretle kültürümüzün gelenek zincirine orijinal yeni bir halka ilâve etmeye çalışılmıştır.

Her noktası ve detayı çözülmeye çalışılmış, uslûp bütünlüğü açısından, hiçbir imalât tasarımının yanında, imalât sırasında da doğrudan usta ve sanatkârın görüşüne bırakılmamıştır. Mimarlık tarihimizdeki 250 senelik kültürel kırılmadan sonra, özellikle son 50 senedir, bir yapının temelden bacaya, halısından kapı koluna kadar bütünlük arz etmesi geleneğinden maalesef kopuldu. Unutulan bu uslûp ve zevk bütünlüğü, bu binada yeniden yakalanmaya çalışıldı.

Hz. Peygamber’in inşa ettiği Mescid-i Nebevî’den itibaren, İslâm Cami Mimarîsi’nde devam eden gelenek zinciri içinde, Osmanlı Türk Mimarîsi uslûbunda, gelenekten kopmadan teknolojiyi de kullanarak, merkezî plan fikrinin devamı olması hedeflenmiştir.

Devamını oku...

Halk Mimarisi ve Yapı Ustalığı

HALK MİMARİSİ VE YAPI USTALIĞI

Endüstri Öncesi Dönemin (Tarım Çağı) kendisine has şartları içerisinde yaratılan ve 19. yüzyılda meydana gelen Endüstri Devrimiyle birlikte yok olmaya başlayan halk mimarisi; yaratıldığı çağın ve çevrenin sunduğu teknik, malzeme ve bilgi birikimi ile halkın ihtiyaçlarına göre şekillenip biçimlenen; yaratıcısı olan toplumun yaşam tarzını, toplumsal ilişkilerini, üretim ve tüketim biçimlerini, inanış ve geleneklerini en yalın biçimde ortaya koyan kültürel bir olgudur. Akademik olarak tanımlanabilecek bir eğitim sisteminden ya da yazılı kaynaklardan beslenmeyen bu olgunun oluşumunda en önemli unsur olarak karşımıza çıkan tecrübe ve bilgi birikimi babadan oğula usta-çırak ilişkisi içerisinde kuşaktan kuşağa aktarılmakta, bu da mimariye anonim bir çehre kazandırmaktadır.

Estetik ve lüksten çok işlevsel kaygıların ve rasyonel çözümlerin ağır bastığı halk mimarisi; ev, ambar, samanlık, köyodası, çeşme, kuyu, türbe, değirmen, cami, mescit gibi anıtsallıktan uzak; yapılışları itibarıyla içerisinde yer aldığı iklim, coğrafya ve doğa ile uyumlu eserleri kapsamaktadır.

Devamını oku...

Sanat ve Kültür Yönlerinden Şark ve Garp

SÂMİHA AYVERDİ

Türk Tarihinde Osmanlı Asırları

SANAT VE KÜLTÜR YÖNLERİNDEN ŞARK VE GARP

Eski Yunandan bu yana, şark ve garbın kültür ve medeniyetine en kısa çizgilerle temas edecek olsak dahi, karşımıza biri aklî diğeri ruhî temellere oturmuş iki ayrı medeniyet tablosu çıkar. Esasen dünya da gözlerini oğuşturarak uyanır olurken, bu kesin ve keskin ayrılığı duyarak, kendini o iki ayrı medeniyetten birine mâl etmiştir.

Şark, istinat ettiği hak merkezlerinin ruhî verim ve değerleri olan edep, îman ve aşk motiflerini, yüksek voltajlı bir enerji hâlinden madde planına geçirirken, hacimler, şekiller, çizgiler ve sesler armonisini vücûda getirir. Böylece de şark sanatı deyince, itidal ve muvâzene haddesinden geçmiş bir dinamizmin, estetik plana aksedişi, spirtüel medeniyetin madde âleminde ifâdelenişi hatıra gelir.

Öyle ki şark, tefekkürde bile maddeyi ruhlaştırıp yumuşatmanın cazibesinden kurtulamadığı için Eski Yunanı tedvin ederken, onun maddeci ve akılcı ilim otoriteleri bile, şark fikriyatında ancak spirtüel tarafları ile kabule mazhar olmuştur. Hatta İskender'e Büyük" diyebilmek için menkıbe, evvelâ ona "Zül Karneyn" diye peygamberâne bir makam tevcih etmiştir.

Garp sanatının doğuş ve tekâmül seyrini tâyin eden araştırıcılık ve akliyetcilikte ise, sanatkârın kıymet ölçüleri ve dinamizmi arasına hüsran, nedamet ve hicap gibi karanlık unsurlar da karışmıştır. Şöyle ki İslâm san'atından hıristiyan sanatını ayıran psikolojik mekanizma, garbın kendi peygamberine ihanetinin pişmanlık ve acısını bir türlü unutmaması ve bu ruh haletini de gerek resimde, gerek mimarlıkta, gerek mûsikîde, hulâsa bütün sanat kollarında asırlar boyu tekrar edip durmuş olmasıdır. Bu yüzden kiliselerin içi ve incillerin yaprakları, çarmıha gerilmiş İsâlar ve muztarip Meryemler ile dolmuş; onun İçin peygamberini, düşmanlara çaşıtlayan Yahûdinin suçu, resimde, heykelde, gravürde, ümmetin müşterek günâhı olarak yüzlerine vurulmuştur. Böylece de dosta ihanet motifi, Hıristiyanlık âlemine unutturulmamış, bir vicdan azabı mirası hâlinde asırlar ve nesiller boyu yaşamıştır.

Devamını oku...

f t g m