• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

Mimari Eserlere Verdiğimiz Kıymet

Ekrem Hakkı Ayverdi

Çarşıkapı'daki Kara Mustafa Paşa manzûmesi hakkında (Yüksek Kurul) 'un karârını okuyunca kalbime derin bir sızı çöktü; tahkik ettim; doğru imiş.

Nasıl yere vurulmak istenen dürüst insanlar, komünist diyarlarında burjuva, kapitalist bâzı memleketlerde de mürteci diye damgalanıyorsa, tekniğin kör baltasını astığı eski eserlere muhdes iddiâsını yamamak âdet oldu.

''Bu binâ muhdestir; bu kısım muhdestir; alaşağı! Sözü aldı yürüdü. Eğer ulu orta bu düstûru tatbik edersek iki yüz sene evvel yıkılan harem kısmının yerine yapılan bugünkü Fâtih Câmii'ni de yıkmak îcâb eder ve o takdirde yalnız mihrap ve kapı, bir de şadırvan avlusu duvarları kalırdı.

Kara Mustafa Paşa manzûmesinde de muhdes bahânesi ile sökülüp gûya yan tarafa nakledilmek istenen ve bir başlangıç olmasından şüphe edilen, Sebil ve hazîre, medhal ve dükkânlar asla muhdes değildir. Dârülhadîs, dershâne, mescit, ilk mekteb, sebil, açık türbe, hazîre ve en nihâyet îrad getirecek dükkanların anâsır-ı inşâiyesinden yalnız iki sütun bir ârıza sonunda tecrit edilmiştir. Diğer yirmi sütun 1102'de ilk kondukları şekil ve sûrette durmaktadır. Kitâbesinden anlaşılacağı üzere Kara Mustafa Paşa'nın hayâtında yarım kalan manzûmeyi oğlu Ali Bey ikmâl ettirmiştir. Dikkat edilirse görülür ki, köşedeki sebilin üstü açık ve yalnız bir tel kafesle örtülü, istâlaktitli sütunlara müstenid sekiz köşe bir türbe, buna muttasıl tamâmen açık bir hazîre vardır. Bunun sütunları yalnız bir cihette bağlı olduğu için harab olmuş ve onsekizinci asır ortalarında tecdid edilerek sakat sütunlardan bir tânesi kapının duvarına, mermer başlıktaki mesned ters olarak oturtulmuş, fakat dökme pirinç parmaklıklar aynen ibka olunmuştur.

Bu hâzirede 1143 târihinde vefat eden aklımda kaldığına göre Kara Mustafa Paşa'nın dâmâdı olan Elçi Mustafa Paşa, 1208 de vefat eden onun oğlu Mehmed Said Efendi vesâir âile efrâdı medfundur. 270 senelik manzûmenin bu iki sütunu da olsa olsa 230 seneliktir; böyle bir ihdas karşısında can kurban. Herhangi bir ihdas iddiâ edeni ayrıca iknâ etmeye hazırım.

Kara Mustafa Paşa manzûmesi yol ortasında mı kalıyor? Bu ne devlet, ne bulunmaz fırsattır! Kadir bilen memleketlerde bu vaziyeti hâsıl etmek için yolları kasten çevirirler.

Arada bir terane tutturulup, (bu kadar büyük câmiler duruken bunların ne kıymeti var ki? Hele onları bir başaralım da...) gibi telkinler yapılmaktadır. İkinci ve üçüncü derecedeki eserler büyüklerin koruyucu filotillâsıdır; şehrin nasıl kademe kademe imâr olunduğunu, büyük eserlerin aralarının çöl olmadığını isbat ile ehemmiyetlileri bir zincir halkası gibi birbirine bağlar. Bu halkalar kesildikçe arada bediî ve mantıkî teselsül ve âhenk bozulur.

Deniliyor ki, sebil ve hâzireyi yan tarafa alırsak ne çıkar? Ne zararı olur?

Bu takdirde mescit kısmı çırçıplak ve nisbetsiz bir şekilde sırıtır; dükkânların kesilmesiyle kara bir duvar arzı endam eder. İkisinin ortası da apaçık kalır. Yeni bir duvar yapmak lâzımgelir. Mescid üzerinde direklerin, türbe ve sebil kasnakları mesnedlerinin bırakacakları boşluk yaraları dişlerini gösterir ve ortaya Nasreddin Hoca'nın leyleği meydana çıkar. Türbe ve sebilin yanda sümmettedârik yeniden kurulması da insanın kollarından birisini arkasına yapıştırmak gibi bir tarz hâsıl olur. Bir insanın bir kolu arkada olsa fena mı olur? O cihette de işe yaramaz mı? Yarar belki; öyle ise niye tecrübe etmiyoruz? Haydi bu ihdasları yapalım. İhdas mı dedim? Evet ihdas. Ya hani biz muhdesi kaldıracaktık? Görülüyor ki, kendi iddiâmızı kendimiz cerhediyoruz; gâye eserin parçalarını tek tek muhâfaza değil, heyeti umûmiyesini muhâfaza etmektir; yoksa mîmâri eseri kalmaz; müzelik parçalar hâsıl olur. Velhâsıl bütün kısım kesilirse arkadan çıkacak (leylek) öylesine gagasız ve bacaksız kalacaktır ki, haydi bu sakil şeyi de keselim diyecekler. Acabâ kasıt da bu mu idi? Bu mudur?

Vazifesi Türk eserlerini muhâfaza olan Yüksek Kurul'un böyle bir hatâya düşmesi ve gayr-i kâbil-i temyiz bu da cây-i münâkaşadır iddiâsından aldığı hududsuz kuvvetle böyle bir kararı kendi sebebi vücûdunu inkâr etmektir; biz kendisinden bu fırsatı içerideki salaşları atmak, pislikleri temizlemek binâyı restore etmek husûsunda kullanmasını beklerdik. (Empotasyon) yapmasını değil, selabeti ahlâkıyesiyle, ilmiyle temâyüz etmiş zâtların, tekniğin (lâyecuz) u karşısında ademi salâhiyet hissedip vesâir tâli âmillere saplanıp aleyte rey vermelerini nasıl tefsir edeceğimi bilemiyorum. Hele istinkâf havsalarının almayacağı bir şeydir.

Yeter ki bu güzel yâdiğâr mahvolmasın. Sağdan bir gidiş yolu tevsiiyle de bir geliş yolu açılır. Ama kasıt, bedavadan yapılacak ufak bir ameliye ile istimlâkten kurtulmak, yâni hâlin geçimini mâzinin sırtına yüklemektir. Beri tarafta on milyon lira çorak toprakların istimlâkine safolunur, İstanbul tarafı için on lira düşünülür. Teklif olunan tarz-ı hal ile beş metre genişleyecek yol da ihtiyâcı temin etmez.

Onun için kurumun vicdâni bir celâdet göstererek mes'eleyi yeniden ele almasını, kazmasını elden bırakmasını istiyoruz.

Yeni Sabah Gazetesi, 19,11,1952, İstanbul

İstanbul Fetih Cemiyeti yayınlarından Ekrem Hakkı Ayverdi Makaleler kitabından S.209"

f t g m